yetmişine merdiven dayamış bir insan. bu memlekette devlet, memurunu 65 yaşında artık işe yaramazsın diyerek zorla emekli ediyor. profesorler için limit 67. ne yazık ki siyasette böyle bir limit yok. bahçeli desen ondan bir yaş daha yaşlı. hızla değişen dünyaya ayak uyduracak güçleri yok. onların bildiği dünya artık yok. siyasetin gençlere intikal etmesi lazım.
ankaradan istanbul'a yürüyecekmiş. gelirken bize de bi pide al be kemal, belki bi işe yararsın. anayasa değişikliği referandumu sonrası çıkan sonuçlara ve ysk'nın yaptıklarına tepki gösterip sokaklara dökülen insanların önüne görünmez duvar çekerek aynı gezi'de olduğu gibi kolektif bilinci olan bir dikey hareketlenmenin liderliğini yapma şansını geri tepip saçma sapan tepkiler veriyor. yapacağın yürüyüş destek alır mı bilmem kemalciğim ama anası sikilmiş bu ülkenin yürüyerek kurtulamayacağı ortada. sen gene yürü tabi, bakarsın senin halkına vermediğin desteği, halkın sana verir; nede olsa cumhuriyet, halk partisi... hoş, senin görevin gene pide almaktan öte değil.
bugün avukatı fetö'den göz altına alınmış. başkanlığa giden yolda kalan engellerden birisi malum kişi için. kendisini elemine etmenin kesin ve etkili yolu bugünlerde, elbetteki kılıçdaroğlunu fetö'ye bağlamak. bir süredir zaten meydanlarda vs. ufaktan dillendirilip, yolu yapılıyordu zaten.
ülkedeki tüm muhalefet teröre bağlanınca (fetö, pkk) planlanan tek adam rejimi için seçimde kaza kurşununa yol açabilecek tüm olasılıklar da ortadan kalmış olacak ne de olsa.
atılacak bok yazılı-görsel basın propagandasıyla izi kalmış hale getirilecektir.
bu bağlamda olsa gerek, avukatı fetö'den göz altına alınmış. yakında bağıra çağıra, çok daha gür sesle çığırtkanlığı yapılmaya başlanır chp-fetö ilişkisi var diye.
yazık valla. ülke ne hale geldi, kılımızı kıpırdatamıyoruz.
"*ne 400 vekilmiş be… uğruna ülkeyi kan gölüne çevirdin, anaları evlatsız, evlatları yetim bıraktın. sende vicdanın kırıntısı bile yok! *her gün şehit haberleri ile yüreğimizin yandığı bu ortamda bile, 400 vekil hesabı yapan cumhurbaşkanı'nın utancı tüm ülkeye yeter! *dağlıca'da yüreğimize ateş düştü. her gün aynı acı... bu acıyı bize yaşatanlara da kandan, gözyaşından beslenenlere de lanet olsun!"
"Köle efendisinin, parya Brahman’ın, köylü toprak sahibinin, işçi patronunun karşısına çıplak yüzüyle çıkmaz çoğunlukla. Ezen de ezdiğiyle yüzleşmez doğrudan. Kişisel iktidar ilişkilerinde, aslında hiçbir iktidar ilişkisinde “yüz” yoktur. Ancak karşı tarafın sizi izlemediğinden emin olduğunuz anlarda çıkardığınız maskeler vardır. Herkes rol yapar ve herkes herkesin rol yapmakta olduğunu bilir. Hâkim olan, güçlülük ve âlicenaplık; tâbi olan, rıza gösterme ve itaatkârlık rolü oynar." Tahakküm ve Direniş Sanatları James C. Scott
Sorsan elinden gelenin en iyisini deniyordur yapiyor. Ama yanlis giden ne onu bir turlu bulamiyordur. Kimi zaman cok guzel konusuyor mu konusuyor. Ama senin benim anlayacagimiz seviyede. Mesela bir meral aksener gibi halkin diliyle degil.
Bu da background icabi okumus solcularda olmuyor arkadas. Bu yuzden de yuzdeyi kiramiyor chp hicbir zaman. Ta yillar once o dili bir tek ecevit kullanabilmisti.
aylarca beka, pkk terörist bay kemal diye bağırmaların, yandaş kanalların ve gazetelerin, o hezeyanları döndüre döndüre vermesinin, vatandaşın, futbol takımı tutar gibi şuursuzca cahilce parti tutmasının sonucu olarak bugün gittiği şehit cenazesinde saldırıya uğrayan siyasetçi.
Her zaman sağduyusunu ve sakinliğini koruyan kendisine yapılan en sert eleştirileri bile ismi ile müsemma bir şekilde olgunlukla karşılayan adamdır.
Pasiflik ve vizyonsuzlukla suçlanır fakat yaklaşık yirmi yıldır sokak ağzının ve kabadayılığın siyasete bulaşmasından olacak ki bu tarz dışında siyaset yapanı pasif ve aciz görüyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun vizyonu bellidir ve bu vizyonu gerçekleştirme adına çok mesafe kat etmiştir.
Chp gibi büyük ve köklü bir oluşumu faşizmden ve benzeri oluşumlardan arındırıp cadde partisi anlayışından çıkararak türkiye partisi olma yolunda chp’ye büyük adımlar attırmıştır. Bazı çevrelerce mhp kadar itici bulunan bir partiyi halkın gözünde normalleştirmiştir. bu, chp'ye yapılmış en büyük iyiliktir.
Sanılanın aksine liderlik vasfına sahip bir isimdir. Öyle bir psikolojik manipülasyon çalışması yapılıyor ki Kılıçdaroğlu adına halk üzerine, kendi seçmeni bile liderlik vasfı yok diyebiliyor adama karşı. kemal kılıçdaroğlu/#149631 numaralı girdide @iskiski 'nin bahsettiği gibi Chp'ye ve bence ülke siyasetine çok büyük katkıları oldu bu adamın. Her zaman sakin kalmaya çalıştı. İnsanımız genellikle TV'den öğreniyor. TV kanallarıyla birlikte sosyal medya aracı olan Facebook üzerinden (bkz: paint) ile yapılmış karalama kampanyaları da Kılıçdaroğlu'nu dibe çekmeye yönelik oluyor. Öyle ki ülkemizdeki 30-50 yaş arası cahil kesim, Facebook'ta gördüğü çoğu şeye inanırken, bu türlü şeyleri A Haber gibi kanallar da gerçekmiş gibi gösterince son kaçınılmaz oluyor. Gerçekte Kılıçdaroğlu iyi bir ekonomist ve iyi bir siyasetçidir. Kabaca Her 10 Tv kanalından 9'u Chp ve Kılıçdaroğlu üzerine oynayınca halk da bu yönde etkileniyor. Ayrıca başa geçmeyen bir insanın liderlik vasfından yoksun olduğunu anlayacak kadar zeki olan halkımız, aynı zeka örneğiyle gelse bile ''yönetemez'' demekten de geri kalmıyor. Medya gücü denen bir şey var ve bu güç sürekli olarak adamın üzerine oynuyor. Aynısını şu an ekrem imamoğlu 'na da yapıyorlar.
Mesela öyle bir ssk yalanı dolanıyor ki ortada inanılmaz. Üstelik bu yalana kabaca her 4 kişiden 3'ü inanıyor. Ağızlarda sürekli ''Kılıçdaroğlu Ssk'yı batırmış, ülkeyi nasıl yönetecek'' söylemleri dolanıyor. O kadar farklı şeyler ki Ssk yönetmek ile devlet yönetmek. Bunun bile bilincinde değiller. Allah akıl fikir versin. SSK yani sosyal sigortalar kurumu, sosyal devlet anlayışının en önemli parçalarından biridir. Asli görevi çalışan vatandaştan topladığı paraya (bkz: prim) ek devlet katkısı ile emekli aylıkları, sağlık giderleri gibi şeyleri karşılamaktır. Dolayısıyla bu kurum dünyanın hiçbir yerinde cahil deyişiyle kar, bilinçli bir vatandaş değişiyle fazla vermez, sürekli olarak açık verir. Yalnız bunun da bir istisnası var. Ek olarak Devlette bu harcamalara transfer harcamaları denir. Farklı sesler çıkmaması için istisnayı belirteyim, bu tarz kurumlar sadece ve sadece devletin ek katkıları ile fazla elde ederler. Aksi durumda fazla verilmesi imkansızdır. Özellikle de Türkiye Cumhuriyeti gibi kalabalık ülkelerde. Kaldı ki devlet kurumları kar-zarar olarak değil fazla-açık olarak değerlendirmeye alınır. Bunu da atlamamak lazım. Zira cahil kesim zarar-kar olarak bakıyor. Sanki bakkal dükkanı, dayısının şirketi... Ayrıca diğer bir husus, SSK'yı yöneten kişi, kurumu devletin koyduğu yasalara, yönetmeliğe ve iç tüzüğe göre yönetir. Yasalar dışında harcama yapılamaz. Buradan da SSK genel müdürünün devlet talimatları dışında açık ya da fazla verilmesi için çalışma yapması mümkün değildir sonucu çıkar.
Kılıçdaroğlu'nun yöneticiliği zamanında SSK açığı toplam 2 milyar 341 milyon lira idi. Eski parayla 2 katrilyon 341 trilyon lira. Yöneticiliği devrettiği zamanda ise toplam açık 1 milyar 111 milyon lira yani eski parayla 1 katrilyon 111 trilyon lira idi. Aynı dönemde, kadınlar ortalama 40 yaşında ve erkekler ise ortalama 45 yaşında emekli oluyordu. Yukarıda da yazdım. Emeklilik primleri ödemekle yükümlü bir kurum SSK. Ne kadar erken emeklilik o kadar çok gider yani açık. Bu aklımızın bir köşesinde bulunsun. Yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılında SSK'nın çıkarılan yasalar ile devir işlemleri gerçekleşti. Bugünlere gelindiğinde ise devletin aynı görevi yapan kurumunun 2018 yılı itibariyle toplam açığı ise 22 milyar lirayı buldu. Aynı yıl içinde 34.5 milyar liraya çıkarak Cumhuriyet tarihinin açık rekoru kırıldı. 2019 yılı açığı ise 15.5 milyar liraya tekabül etti. Emeklilik yaşı ise kadınlar için ortalama 55, erkekler için ortalama 60. 65 yaşı bulan kişiler de mevcut tabii ki. Bu durum da kurumun daha az açık vermesine sebep oluyor. Buna rağmen eskiye nazaran çok daha fazla açık veriliyor.
Şimdi biz bu kurum beceriksiz insanlar tarafından yönetiliyor mu diyeceğiz? Tabii ki hayır. Adı üstünde sosyal sigortalar kurumu, devletin vatandaşa yönelik yükümlülüğüdür. Sosyal devlet anlayışının bir tezahürüdür. Ve bu tarz kurumların açık veya fazla vermesi, kurumun başındaki kişiden çok devleti yöneten iktidar ile ilintilidir.
kurtla yiyip, çobanla ağlayan bir acaip muhalif lider. ülkede muhalif yetersizlik konusunda herkesi suçlar. bir süre önce üniversitelerin suskunluğuna takmıştı. bugün üniversitelerde akp li olmayan ne kadar hoca varsa ya hapiste ya atıldı. kendisi sus pus. bir ara meclis önünde kendisini yakma girişiminde bulunan işçiye, sırıta sırıta öğüt veriyordu. bu işçi arkadaş kendisini neden saray önünde yakmamış. chp ye oy vermediği için halka pöykürür bazen. halk daha ne yapsın? bütün büyük şehirleri chp ye verdi. neyin hesabını sordu bu kılıştar? hatta akp dönemindeki yolsuzlukların üzerine toprak atıldıkça atılıyormuş. zaten kılıştar'a göre onlar yolsuzluk değil israf.
halk sandıkları her seçim can ve maphus pahasına koruyor. cebindeki parasının son kuruşuna kadar chp kampanyalarına harcıyor. bu yetersiz adam hala kendisi hariç herkesi suçluyor.
halkımız hala bu yetersizi baş tacı ediyor. muhalif insanlarımızın bu adama bakışıyla, akp li vatandaşlarımızın tayyip erdoğan algısı arasında gram fark yok.
Ülkenin görüp, görebileceği en düzgün adamlardandır ama iyi bir siyasetçi midir, iyi bir insan olması yeterli midir, vb, gibi konuları daha derin tartışmak gerekir.
en büyük rakibi gibi güçlü bir hatip değil. daha çok bülent ecevit tadında bir tür karaoğlan tadı bırakıyor damakta. vatandaşa "ananı da al git!" diyeceksin diye zorlasan en fazla "annenizi de alıp gider misiniz!" diyebilir gibi... haliyle bu efendi haliyle evlenilecek adam gibi duruyor. aman yok dur konu bu değildi.
lakin kurt bir siyasetçidir. ki bu yüzden deniz baykal'dan beri solun en büyük partisinin genel başkanıdır. ki o parti öyle lideri ne derse onu yapacak kişilerin toplandığı bir güruh olmasa da bunu başarmıştır. seçim kazanamadığı halde yerini korumuştur. vakti zamanında kendisinin aday olduğu istanbul belediyesine parti içindeki önemli rakiplerini aday göstererek tasfiye etmiştir. sarıgül misal. ya da muharrem ince'yi başkan adayı yapmıştır. ki onu da bu sayede tasfiye etmiş oldu. öyle ya da böyle, o partinin uzun süredir başında kalmayı başarmış bir adam kılıçdaroğlu. ve bu siyasete birazcık temas etmiş insanların bilebileceği üzere hiç de kolay bir iş değil. nitekim chp gibi demokrasiyle yönetilen partilerde üye olan herkesin o koltuk hayallerinde bulunur.
başarılı mı? bence başarılı. ama türkiye'de herhangi bir seçimden lider olarak çıkabilir mi? ihtimal vermiyorum. bunun için mansur yavaş gibi, ekrem imamoğlu gibi, muharrem ince gibi adamlara ihtiyaç var.
türkiye'de herhangi bir seçimi kazanma ihtimali çok zor olan siyasi parti lideri, milletvekili, eski ssk genel müdürü. belki 10 yıl daha beklerse; yeni nesilin oy kullanma alışkanlıkları ve iktidarda bulunan güruhun en çok oy aldığı neslin yavaş yavaş toprağın altına giriyor oluşu bir ihtimal kendisinin yönetiminde bir türkiye görebilme ihtimalimizi doğuruyor ama dediğim gibi bekleme süresi en az 10 yıl.
gelelim nedenlerine: içinde yetiştiği sosyal demokrat/sol/sosyalist değerler; tevazüya büyük değer veriyor. ayrıca ölüyü aşırı kutsallaştırıyor. 70 döneminden sağ kurtulan mensuplarına değersiz adam, kavgadan kaçan adam muamelesi çekiyor. değerini, itibarını yerin altına indiriyor. oy alması gereken sağcı, muhafazakar kitle ise biraz daha çıkarcı kişiliğe sahip. ülke değerleri için değil; kişisel çıkarlar için yaşarlar. hiçbir solcu güruh devlet kaynaklarıyla finanse edilen bir kurum kurup para yemezler ama tarikat yurtları, ensarlar, türgevler hepimizin malumu. istanbul belediyesi karşı tarafa geçtiği için kaynak bulamayan tarikat ve cemaatlerin öncülüğünde belediye başkanı ekrem imamoğlu'na yapılan karalamalar ortada. misal koskoca insanlar dün adalarda kaldırılan faytonlar için; "atlara eziyet etme hakkımız elimizden alınamaz" diye protesto gösterileri düzenlediler. *. konuyu çok dağıtmayayım; kimseye finansal destek sözü vermeyeceği için, merkez sağdan oy alamıyor. e dinci azınlığa; "chp" dediğin zaman epilepsi krizi geçirip titreyerek yere düşüyorlar.
bu sebeplerle; ülke tarihinde bülent ecevit ve ismet inönü'den sonra chp'nin başına gelen en vasıflı genel başkan olan kılıçdaroğlu'nun yönetimini göremeyeceğiz.
genel başkanı olduğu partinin (şu andaki siyasi şartlarda) tek başına iktidara gelemeceyeceğini bu ülkedeki sokaktaki çocuğa sorsanız size söyler. bunun için siyaseti takip etmeye bile gerek yok.
tek başına iktidara gelmekle, seçim kazanmak aynı şey midir? işte o farklı bir konu.
o partinin çok bilenleri ve kendisi (belli bir çevre dışında) başkalarının sözünü pek dinlemeseler de ben bi tavsiye yazıcam.
bu ülkeye gerçekten hizmet etmek istiyorsa, her şeyi bir tarafa bıraksın.
kendi partisi içindeki adaylık belirleme düzenlerini değiştirsin. o delege sistemi falan bir kenara atsın, harbi demokrasi ve her aday belirlemesi için sandık şartını koysun, genel merkez kontrolünü kaldırsın (yiyosa).
harbi diyorum bak. bu ülke için çok acayip ve unutulmaz bi hizmet yapmış olur. seçim kazanmasından daha büyük hizmet olur. o kadar diyim ben sana.
zaten bu yıllarda olmasa, sonraki yıllarda olacak bu yazdıklarım. istedikleri kadar kıvırsınlar, sosyal demokrat bi partinin yıllardan beri bu şekilde devam edebilmesi garip zaten. :)) şu andaki yöneticiler koltuklara ne kadar yapışsa da, gelecek nesil sizi spatulayla bile kazımaya yeminli, ben diyim de sonradan söyleyen olmadı olmasın.. :)
kedi olalı belki de ilk kez fare tutan siyasetçi. bir saatlik konuşmasını buraya bırakıyorum. uzun ama dinleyin bence. çünkü ana akım medya yayınlamaz böyle şeyleri.
Bugün (bkz: alparslan türkeş) 'in eşini evinde ziyaret ederek, 'siyasi manevra' yapmayı, zamanı geldiğinde doğru yeri dürtmeyi öğrendiğini gösteren siyasetçi. mhp kanadından gelen yoğun tepkiler de bunun ne kadar doğru bir 'hamle' olduğunu ispatlar nitelikte.
'bu işleri' öğrenmek için biraz geç kaldı ama olsun; eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan her zaman iyidir.